Pazar, Şubat 24, 2008

purple people *

Yanımda uyuduğu sürece herşey olağanüstü doğal. ‘ Göğüs’ kafesi kalkıp iniyor. İçimde ona dair bir huzursuzluk yok şimdilik. En azından hala tüm kuvvetiyle yorgana sarılmış.

İlk duyduğumda nasıl da afalladım. İçimdeki yabancılara nasıl sarılıp da yardım istedim. Hepsi birer birer kaçıştı kendi sorunlarını bahane edip.
Katran rengi oldu içim çaldığım her kapı acıta acıta çarpılınca yüzüme. Ağladım ekrana bakarken.

Yol gösterici kitaplarımı birbirine karıştırdım. Ellerim bir anda kurdelelerle bağlandı.
Zamanın güneyinde bir yerlerde çöktüm çimlere. Oturup kapattım yüzümü kurdelelerin birleştirdiği ellerimle.

Her anıyı çerçevelerde bıraktım sonra.

Güvendiğin dağlara kar yağması bu mudur? Bir çerçeve kırdım nihayetinde. İçindeki fotoğrafta dikkatli bakıldığında görülebilecek iki küçük kelebek vardı. Ama çiçekler bu kelebekleri saklıyordu. Kırılan şey bir bağdı. İki üç kırık kırılan kelebek sesinin altında gizli olansa affetmenin unutulmasıydı.

Ellerim hala aynı kurdelelerle bağlıydı. Yapabileceklerim sınırlıydı. Ve yatakta ayaklarımı ayaklarına değdirerek ısındım. Bunu çocukluğumdan beri yaparım. Su torbalarından korkarım.

Elime alabildiğim şey bir makastı. Saçlarıma saldırdım. Sonra bir bıçak bulup elimi kestim küçücük. Hissetmek için. Yetinmedim. İçimdekilere dil uzattım. Küstüm hepsiyle. Herkes beni anlamamakla ilgili ağız birliği yapmış olabilirdi.
Dolaştım. Kameralarla oynadım, kameraya oynadım, dinledim. Harika bir olgunluğa kavuştum, saygı duydum.
Çok sevdiklerimden vazgeçtim. Günahlarımı sattım. Geçmişten arındım. Kırdığım çerçeveyi çöpe attım. Sakinleştim. Ve affettim. Bu süre zaafında hep dua ettim ağlayarak. Beni kıran her şeyin aynı yerden kırılacağına inandırdım kendimi. Kötülük yapmadım. Çalıştım. Ellerimi çizdim iğnelerle yine. Onun acısını alabileceğine inandım çünkü. Sarhoştum. Notaları yapıştırdım. Elimden gelen buydu.

Ellerimdi. Yumuşak ve ufak ellerim. Uzun denebilecek tırnaklarım. Kısa ve tombik parmaklarım. Küçücük ellerim.

Ve bekledim.affedilmeyi bekleyen her insanoğlu gibi. Çıplak, suçlu, başım öne eğik. Huzuruna çıktığımda dileklerimi bir bir sıralamam önerilmişti. Tek dileğimi ezberlettim dilime, dişime, dudaklarıma, kulaklarıma.

Diledim. Gülücüğünü. Yanımda ‘göğüs’ kafesinin kalkıp inmesini. Kafamı kaşıdım sonra. Düşündüm.

Tanrı onun memelerini rahat bıraksın diye; bütün mamografilerinin sonuçlarını yırtmasını izledim.

O ara uyuyakalmışım.
Uyandığımda elbette yanımda yoktun. Ve beni bencillikle suçluyordun.
Kesin haklıydın.
Kesinlikle.

Tori dinledim. Sonsuza kadar Tori dinledim.