Pazartesi, Ağustos 27, 2007

.

‘Alelacele o kalabalıkta yerini bulur ve oturursun. Bir hızla reklamlar geçer ve başlar.’


Beklentilerim olmadı. Elimde bir iki parça kağıtla öyle kalakaldım. Masanın üstünde bir ağacın tamamını oluşturabilecek kadar yazılmış, beğenilmemiş kağıt vardı bir de. En ihtişamlı seslerden sonra bakır nefesliler susmuş ufak bir obua solosu gelmiş gibi pıstım birden. Yandım ve söndüm.

İnatla direnmenin öylesine saçma olduğunu bilirken; asla karşı tarafı düşünmeden kendi duygularının değerini bilmek ve ya bu duyguyu yüceltmek için yapılan her şey mübahtır. Adına savaş dediğin şeyin içinde sevişebilmek ve aşık olmak ancak benim gibilerine müstahaktır.

….

Binlerce yıl susmuş gibi bir anda konuşmaya, eleştirmeye, içinde tuttuğunu kusmaya başlaman gibi; her konuştuğunu yutarak uyudum. Sadece sen değil herkes.

Yazılması gereken binlerce kelimenin de bir anda hecelerine bölünüp kaçtığını görmüştüm. Uykum kaçmıştı bir kez. Sen de uyuyamazdın artık.

Tereddütsüz tamam dedim. Tanrı bir yerden aldığını bir yerden veriyorsa, kürkçü dükkanı olmayı yeğleyebilirdim. .


Şehrazad gibi akılcı davranıp masallar anlatmayı denedim bir süre. Ellerimle-gözlerimle.

Benim kimseyle alacak-verecek derdim yok. İçime aldığım her şeyi kustum dörtkadeh rakı ve üç parça kavunla.

Hiçbirşey heyecan vermiyor.

Ve aklına ‘O’ diyebileceğin her şeye inancını kaybetmek düşüncesi bir kez yerleşmeye görsün.

Ellerimle yaptığım sığınağıma aldığım tek yabancı giderken o sığınağı yıktı. Bu bir veda busesiydi sanırım.

Ellerimde ne bir karar var artık, ne bir seçim, hiçbir şey hissedemiyorum sonunda.

Nefesimi tutarak geçmesini beklediğim acıdan eser yok şimdi. Ama onun yerinde ve ya başka yerlerinde bedenin nefes almak için en ufak bir gözenek bulamadım.

Çift sesli bir şey bu.

Hayatımda bu kadar adi insanları barındırmamak için çabalamıştım. Ama makarna süzgeci gibiyim.

Yine de hissedemiyorum.

Öyle ya;
Kör ölür badem gözlü olur.




22-23-24-25/ ağustos