Cumartesi, Şubat 02, 2008

da.

Kaldı ki sen çoktan yenilmişsin. Yuvarlanıvermişsin çimenlikten’ dedi.
‘Hayır efendim’ dedim. ‘
‘Şansıma güvenirim, herşey bitse de beni kurtaran şey daima bir şeylere karşı sarsılmayan güvenim ve inancımdır. Bunu sizden öğrendim.’

Gülümsedi. Koltuğundan kalkıp şöyle bir yürüdü odada. Televizyonu kapattı. Kendi kendine mırıldandı boş yere açık olduğu için.. Fark ettiğim kadarıyla gözü kayıyordu bana arada bir.

‘Bir tane daha?’
‘Teşekkür ederim. Belki sonra..’

Başımı öne eğmiş, az önce gösterdiğim cesaretten yoksun, iki büklüm oturup çay fincanımla oynuyordum. Canım deliler gibi sigara istiyordu ve en azından yarım saat daha içemeyeceğimi biliyordum. Bu daha da çok sinirimi bozuyor, gözlerim dolup dolup eriyor, sözlerim iyice kontrolümden çıkıyordu.

‘Gerçekten böyle olmasını istemezdim ama, yani ben elimden geleni de yapmaya çalıştıysam da…’

sessizlik. Bir şekilde toparlanıp yeni kelimeler denemeliydim.


Bir oyun oynamaya karar verdim. Bu yaşımda beni hala başımı öne eğdirebilecek kadar etkileyen bu adamın bir zamanlar yaptıklarını düşünmek istedim. Sarhoş olsa mesela, ve ya duş alırken şarkı söylese, karısına kur yapsa.. Bunun gibi şeyler.
İmkanı yok başaramıyordum. Rahatlayamıyordum. Saygı ve korku birbirinin içine geçmiş halkalardı.



Perdeye doğru gidip camdan baktı.

‘Bir saniye gelir misin?’
Yavaşça yanına gittim.
‘Ne görüyorsun?’
‘…’
‘Seni bilmem ama ben bu şehirde seni göremiyorum evladım. Gitmek istediğini biliyorum. Bunu bana söylemek için geldiğini ve çekindiğini de.. tekrar o çimenliğin tepesinde bayrağını görmek istiyorum. Bu yüzden izin vereceğim sana. Beni utandırmayacağını biliyorum. Git ve en istediğini yap.

Ellerini tuttum. Yüzüne bakakaldım.

‘o kadar da uzak değil. Sık sık gelirim’ diyebildim ıspanaklı pastama göz kırparak.
.




biraz kafa dağıtmak için.