Çarşamba, Ocak 25, 2006

zaman


Şimdi hiçbir sözcüğü tanımlayasım yok,ve sözlüklerle uğraşasım..
Ne hırsız gökyüzünün yağdırdığı karı,ne içimdeki kelebeklerden farksız,dışımdaki göz yaşlarımı anlatacağım.
Zamansız gelen bir bebeğin günah çıkarması belki.içimde çok büyük bir yara kendini tekrar ederken;
bana sadece kendimi kandırma şıkkı kalmış gibi görünüyor.
Bir dolu kelime gerek şimdi bana;bu içime yenilmiş yalnızlığı anlatmak için.
Bakma halimin olmamasına.zaten ben bulmam pek sözcükleri;onların beni bulduğu gibi.
Sanki doğmak için çok acele etmişliğin hisleri bende,erken miyim?
Çünkü daha beyaz olmalı kar,yılın uzunluğu sonbaharda kalmalı.
Ya bahar gelecekse gelmeli,ya sonbaharı kıskanıp onun gitmesini sağlamaktan vazgeçmeli.
Benim istediğim zamanda;sen bembeyaz giyinip yapraklarla şakalaşabilmelisin.
Ben seni özlemek ve tanımak zorundalığından sıyrılabilmeli,sensiz de seni bilmeliyim
Ve sen beni..
İçimi bildiğini sanan onca insanın beni gözünde büyütmemesi ya da daha kötüsü büyütmesi; kesin umurumda değil.
Küçültmek bir kişiye hayranlık beslemekten ,korkmaktır ve kolaydır nasılsa.
Demek ki etkilenilmiştir bir şeylerinden.Büyütmek;daha kötü abartabilmeyi doğurur ki bu çok gereksiz bir durumdur.
Çok küçük kalıp da insanlar gözünde;çok zamanlardan sonra anlaşılabilmek belki o inanılmayan;kaderin tanımı olacaktır.
Yok yani;
Hani gün gelecek,karın rengi solacak belki,
insanların saf gözyaşları zaten kirlenmiş;
bu gidişle şeffaflığı yerine siyahlığıyla bilinecek.
Bunu fark etmek için büyümek mi yoksa yerinde saymak mı gerek bilemeyenlerdenim.
Bildiğim;hiç içimden gelmiyor sözcüklerle oynaşmak;insanlık sağolsun..
Ah çok mu erken bu zamanda??